Önemli Linkler

Oğuz Boyu Kültür Dernekleri Federasyonu Onurluk Takdim Töreni Düzenledi

Anadolu’nun dört bir yanındaki Yörük-Türkmen derneklerinin temsilcileri 06.03.2011 Pazar günü Ankara’da buluştu… Çok sayıda kurum ve kişiye Onurluk takdim edildi…

Yörük-Türkmen derneklerinin temsilcileri ve Yörük-Türkmen davasına hizmet edenler Oğuz Boyu Kültür Dernekleri Federasyonu’nun şöleninde bir araya geldi.

Ankara Yenimahalle Belediyesi Kongre Salonu’ndaki şölene Türk Boyları Konfederasyonu Genel Başkanı Mustafa Özbek, Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır , bazı CHP, MHP ve DSP milletvekillerinin yanı sıra, bazı eski bakanlar, kitle örgütü temsilcileri katıldı.

Oğuz Boyu Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Durhasan Koca yaptığı açış konuşmasında; Yörükler Türkmenler Türk Milletinin asli unsurlarıdır.Yörük Türkmen kitlesi olarak tarihin her döneminde kurulan bütün Türk Devletlerinde devletin bütün yükünü omuzlayan, Türk Milletinin özü olarak bizler, ''açılım'' ve '' İleri Demokrasi '' adı altında Türk Milletini bölüp parçalayacak olan ''yıkım projelerinin'' tamamının karşısındayız. Ne dinimizden ne de Türklüğümüzden vazgeçmeyelim, dedi.

Federasyon Genel Başkanı Durhasan Koca’nın açış konuşmasının ardından onurluk takdim törenine geçildi. Yörük Türkmen davasına hizmet eden kurum ve şahıslara takdim edilen onurluğa layık görülenlerden birisi de Antalya Milletvekili Prof.Dr. Yusuf Ziya İrbeç oldu. Onurluğu alan İrbeç, bir de konuşma yaptı.

İrbeç' in yaptığı konuşmanın metni:

Çok Değerli Başkan,
Siyasi Partilerin Değerli Başkanları ve Temsilcileri,
Çok Değerli Yörük Türkmen Kardeşlerim,
Kıymetli Basın Mensupları,
 

Sizlere kısaca duygularımdan ve düşüncelerimden bahsetmek istiyorum. Bir Türk milletinden bahsediyoruz. Yörük Türkmen kardeşlerimizin geçmişinden, tarihinden bahsediyoruz. Tarihte ve günümüzde, Çin seddinden Adriyatik denizine kadar olan geniş bir bölgede bin yıldan daha fazla bir zaman diliminde varlığını sürdürebilmiş olmak kolay bir olgu değildir. Harp tarihinde eğeri bulan ve keşfeden Türklerdir. Bu, o dönem için bir devrimdir. Böylelikle Türkler, koşan at üzerine binebilecek bir sisteme sahip olabilmişlerdir. Bu sayede, geniş bölgelerde hakimiyet sağlayabilmişlerdir. Bu başarıyı elde etmiş ve bulunduğu bölgelerde adaletle hükmetmiş olan şanlı bir Türk tarihine sahip olmaktan hepimiz gurur duymalıyız.


Yörükler, bu ülkenin ve bölgemizin birliğinin teminadır. Yunus Emre’den Hacı Bektaş’a, Şeyh Edebali’den Osman Bey’e, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kadar bağımsız, özgür ve güçlü bir Türk milletine mensubuz. Hoşgörü ve nezaket içerisinde kalmak bizim yaşam felsefemizdir.
 

Bu kap doludur. Bir söz vardır :
“Dolu bir kap dikkatle taşınmazsa, içindekiler dökülür”
 

Türk milletinin değerlerinin korunabilmesi, içindekilerin dökülmemesi ve bu değerlerin korunarak geliştirilmesi için; elbette bu kap çok dikkatli bir şekilde taşınacaktır ve taşınmalıdır da.
 

Memleketine ve büyüklerine tutkun bir kültür mirasından bahsediyoruz. Bir Edirne Türküsü (bağlama) şöyle diyor:
“Ben köyümden çıkalı yedi yıl oldu
Köyümün dikenleri bana gül oldu
Babamın acı sözleri bana bal oldu”

Türk bir ırkın değil, bir milletin adıdır. Bu düşünce gerek Atatürk’ün Türk milleti tanımıyla, gerek tüm dünyadaki uluslaşma deneyimleriyle, gerekse de Türkiye gerçeğiyle uyumludur. Tarihin birleştirdiklerini ayrıştırmak, kardeşliğe değil bölücülüğe hizmet eder. Yine dünya tarihinde, mahkemelerin suçluların ayağına gittiği Habur benzeri bir uygulamaya da rastlamak mümkün değildir.


Terörle müzakere edilmez, terörle mücadele edilir. Müzakere ile mücadeleyi birbirine karıştıran siyasi anlayışlara karşı mücadele etmek zorunluluğumuz vardır.
 

Bütün vatandaşlarımızı herhangi bir ayırıma tabi tutmadan, ekonomik hakları da içerecek şekilde geniş anlamda insan hakları kapsamında kucaklamadan, salt dar anlamda temel hakları pazarlık konusu yapmak, ayırımcılığı tetikleyen bir yaklaşımdır.
 

Türkiye, sosyolojik olarak bir etnik mozaik değil, bir granittir. BU ÜLKENİN KÜLTÜR DOKUSUNDA ÖTEKİLEŞTİRME DİYE BİR EĞİLİM YOKTUR.

Diyarbakır gibi kentlerin tarihi geçmişini bir çırpıda unutup, bugün etnik siyaset yapılamaz. Örnek: Diyarbakır Şah İsmail ve Uzun Hasan’ın Başkenti olmuş bir kenttir. Bunların ikisi de Türk tarihinin bilinen önemli iki devlet adamıdır.

Mardin’de Artukluların tarihini kim görmezden gelebilir. Bu şehir de Selçukluların merkezi konumunda olmuştur.

Yine önümüzdeki günlerde çok önemli bir yıldönümünü vardır. 12 Mart 1921 tarihinde İstiklal Marşımız TBMM tarafından çok büyük tarihi bir coşkuyla kabul edilmiştir. Böylece, 12 Mart 2011 tarihinde İstiklal Marşımızın Kabul edilişinin 90. Yıldönümünü kutlayacağız. Bu bakımdan ben sizlere İstiklal Marşı yazarımız merhum Mehmet Akif ERSOY’un o milli duygularını, o manevi duygularını içeren söz ve şiirleri ile devam etmek istiyorum:

“Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı,
Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı,
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.”

Yine başka bir şiirinde Mehmet Akif ERSOY şöyle devam ediyor:

Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!

Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!

Evet, Mehmet Akif Ersoy diyor ki;
“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın”
Onun için, ülkücülerin görevi, bu Yörük Türkmen kardeşlerimizin görevi; bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmamaktır.
 

Yine, Yahya Kemal Beyatlı diyor ki;
''Mevzu bahis vatan ise gerisi teferruattır.''
Gerisini bırakalım. Bütün bu tarihi tecrübelere rağmen; sayın Başbakan, 21 Ocak 2011 tarihli istifa gerekçemde de altını çizerek söylediğim gibi, 4 Ocak 2011 tarihli grup konuşmasında aynen şu cümleleri kullanmıştır:
“Ama biz, bu ülkedeki tüm etnik unsurları, dedik ya, Türk’üyle, Kürt’üyle Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Abaza’sıyla, Roman’ıyla, aklınıza ne gelirse hepsiyle bunlar birer alt kimliktir ve bunlar kesrettir ve vahdette biz bunları topluyoruz;”
 

Arkadaşlar, Türk kimliği ne zaman alt kimlik oldu? Türk kimliği birleştirici bir unsurdur. Bu millet, aynen aşure örneğinde olduğu gibi, tatlı bir şekilde bütün unsurları bir arada tutarak bin yıllık bir süreçte kardeşliği pekiştirmiş ve sarsılmaz bir hale getirmiştir. Türkiye’de, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı şeklinde takdim edilmeye çalışılan bir üst kimlik yoktur. Buna karşın, bir Türk üst kimliği vardır. Bu üst kimlik, kültür bazında kaynaşmış ve granit gibi sarsılmaz hale getirilmiş tarihi bir olgudur.
 

Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı üst kimliği lafını her yerde tekrar eden bir başbakan, seçim öncesi Türk milliyetçilerini saflarına davet ederek hakikaten bu birliği sağlamak mı istiyor, ya da siyaseten bir oyun mu oynuyor? Siz Türkmen Yörük kardeşlerimiz olarak, Türkmenler olarak; bu satranç tahtasında kimin ne şekilde ve niçin davrandığını çok iyi bilirsiniz. Bunu da bilmek zorundasınız ki, bu memleketin geleceği sizlerin elinde, sizlerin imarında olsun diyor, hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
  

 

Site İçi Arama

Twitter

© Prof. Dr. Yusuf Ziya İrbeç - 23. ve 24. Dönemler Antalya Milletvekili